26 Nisan 2010 Pazartesi

çocuk yetiştirmede psikolojik taktikler



Kitabın asıl adı "Anne Babalar İçin Çocuk Yetiştirmede Psikolojik Taktikler" -Başarılı Bir Anne Baba Olmak İçin 62 Garantili İpucu ve Çözüm Yönetemi-



Malum "Zavallı Kitabım" başlıklı yazımı bilenler bilir; oğlum Ege kitabımın sayfasını keyifle kopardıktan sonra ben de bu kitabı almaya karar verdim :)



İlginç başlıklar, öneriler var kitapta. Bir de ders alınması gereken özlü sözler. Hepsini olmasa da mümkün olan kısmını paylaşmak istiyorum. Anne baba olanlar, aday olanlar ve hatta herkes kendi için faydalı birşeyler bulabilir eğer isterse.



Örmeğin James Boldwin demiş ki; "Çocuklar büyüklerini dinleme konusunda pek iyi sayılmazlar; ama onları taklit etme konusunda başarısız oldukları görülmemiştir."



Bu harika tespitle başlayan kitap daha ilk cümlede çeldi aklımı. Anne babalığın olumlu bir yönlendirme sanatı olduğu konusunda da yazarla hemfikir olduğumu söylemem gerek.



Çeşitli bölümlerden oluşan kitaptaki "Beyin" bölümü Alexandre Dumas'nın sözleriyle insanı gülümsetiyor; "Küçük çocuklar bu kadar zekiyken yetişkinler nasıl aptal olabiliyor? Eğitim yüzünde olmalı." Dumas eğer Türkiye'deki eğitim sistemi hakkında bilgi sahibi olsaydı haklılığını katmerli şekilde kanıtlamış olmanın mutluluğuyla ölürdü heralde :)



Kitapta çocuk yetiştirirken karşılaşılabilecek binbir türlü sorundan sadece 62'si üzerinde durulmuş, ama yazar elinden geldiğince açıklayıcı önerilerle okuyucuyu zor durumlardan kurtarmayı amaçlamış. Yaptığı önerilerden bazılarıysa klasik ama dikkatle üzerinde durulması gereken konular bence. Mesela, evde kitapların varlığının bile çocuğun sözel gelişimi için ne kadar önemli olduğunu anlatmış yazar. Müzik aletlerinin ise matematik ve beyin gelişimi için vazgeçilmez olduğunu açıklamış. Ben bu kitaptan öğrendim ki Einstein, konser verebilecek ölçüde keman çalarmış. (E bilmemek değil öğrenmemekti ayıp olan)



En beğendiğim bölümde ise şunlardan bahsetmiş; çocuklara olumsuz yaklaşmak onları kötü etkiler. Çocuklarınızın herhangi bir konuda başarılı olmasını istiyorsanız onlara olumlu cümle ve tavırlarla yaklaşın diyor kısaca. Çünkü beyin kendine söylenen eylemi algılarmış ilk olarak. Örneğin "Kapıyı çarpma" demek çocuğunuzun beyninde kapıyı çarpma eylemini canlandıracak ve bunu yapma olasılığını arttıracak. Oysa "Kapıyı lütfen yavaşça kapa." daha doğru bir söz grubu...



Deneyelim, sevgili okuyucu; lütfen beyaz bir at düşünme... Cümleyi okurken bile insanın gözünün önünde beyaz bir at canlanıveriyor. Ama sonrasında bunu düşünmemek için insan kendini zorluyor. Yine de beyaz atı hepimiz düşündük sanırım :)



Son olarak söz etmek sitediğim konu doğum günü. Yazar demiş ki; çocuğunuzun doğum gününü kutlamak onun doğumunu kutlamaktır. Bu da her anne babanın görevidir. Ben bu göreve bayılıyorum. İki senedir zevkle yerine getiriyorum. Daha nice doğum günlerini kutlarım oğlumun tüm sevdiklerimizle birlikte umarım...



İşte böyle... Fena kitap değil, ben en beğendiğim kısımları paylaştım zaten. Arzu eden alsın okusun.



Türkiye'mize mutlu, başarılı, güvenilir, kıymet bilir, akıllı çocuklar yetiştirmek dileğiyle...

24 Nisan 2010 Cumartesi

eve alışverişin tam zamanı





Yine bir internet sitesi tanıtmak istiyorum ama bu seferki biraz torpilli. Sevgili kardeşçiğimin sitesi...

http://www.evealisveris.com/ seçkin markalardaki her türlü beyaz eşya, ev aleti, motosiklet, klima ve kişisel bakım ürünlerine uygun fiyatlarla sahip olabileceğiniz bir site. Hatta yaklaşan anneler günü için kardeşim hatrı sayılır bir indirim yapmayı düşündüğünü söyledi.

Fakir, Hoover, Mondial, Moulinex, Regal, Rowenta, Samsung, Süsler, Tefal, Uğur ve İklimsa markalarının ürünlerini bulabileceğiniz sitenin kullanımı oldukça kolay ve ürünlerin bilgileri detaylı.

Markanın iyisi, ürünün kalitelisi, kardeşlik sevgisi burda...

21 Nisan 2010 Çarşamba

güsel nisaaaaan...

Bilen bilir, pek düşkünümdür Nisan ayına. Çünkü yarın doğum günüm. Hatta eskiden ayın birinde başlar, ay sonuna kadar deli ederdim insanları. Şahane ay, aman hava da çok güzel, yağmur berekettir, yağabilir...

Aslında artık sevinmeli miyim, yoksa üzülmeli miyim bilmiyorum... Her geçen sene yaşlanıyor olmam hayatın gereği. Ama güzel yaşlandığım yani mutlu yaşadığım için sevinmem şart... İnsanın herşey istediği gibi gitmiyor. Planlar bazen hiç tutmuyor. İnsanlar plan yaparken Tanrı yukarıdan onlara gülermiş. Bana da çok güldüğüne bahse girerim. Hele Ege'mden sonra her planım, her düşüncem şaştı.

Ama yine de ailemle ve sağlıklı olmak tüm hedeflerimi gerçekleştiremesem de Pollanya vari bir insan olarak beni huzurlu kılıyor.


Mina Urgan demiş ki; "Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak zamanım yok. Hayat çok kısa. Daha çok şeye ihtiyaç duymak değil, varolanla yetinebilmeyi başarmak önemli olan...


Umarım ben daima bu kadar şanslı olurum. Beni mutlu eden herkes, hepinize teşekkür ederim...

12 Nisan 2010 Pazartesi

zavallı kitabım


Fotoğraftan tahmin edebileceğiniz gibi Dan Bronw'ın Melekler ve Şeytanlar adlı kitabını okuyorum. Yani okuyordum. Zavallı kitabım dün bir anlık boşluğumda Ege'nin elinde harcanana kadar...


Aslında sever kitapları ama sanırım kağıtlara karşı da bir zaafı var. Benim cânım kitabımın yaprağını sen kopar, bi de gelmiş elinde sallıyo "anne baaak ne yaptım" diye. Yani konuşabilse sanırım öyle derdi.

Maalesef cep boy kitabımın artık 557. ve 558. sayfalarının olduğu yaprak yok. Çok da heyecanlı kitaptı. Artık o sayfaya gelince girer bi kitapçıya merakımı gideririm...





7 Nisan 2010 Çarşamba

beylerbeyi sarayı



Hafta sonu Beylerbeyi Sarayı'na gittik. Üstelik iki afacanla... Kuzenimin oğlu Poyraz ve elbette Ege'mle nasıl cesaret ettik bilemiyorum ama gittik işte. Korktuğum gibi de olmadı aslında. Belki de önceden görmüş olmam da daha rahat gezmeme neden olmuştur.


Güzelim İstanbul'un görülmesi gereken saraylarından bence Beylerbeyi Sarayı. 1865 yılında yapımı tamamlanan saray Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmış. Rehberiminiz söylediğine göre sarayın yapımında 5000 işçi çalışmış. Bu işçilere moral vermek amacıyla 100 müzisyen de onlara müzikleriyle eşlik etmiş. Bu nedenle 4 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamlanan yapı çok zengin görünüyor bence. Altın varaklar, mermerden daha kıymetli olduğu söylenen sütunlar, tavan süslemeleriyle Osmanlı'nın ihtişamı göze çarpıyor.









Yazlık olarak kullanılan sarayda ısıtma sistemi yok ve yerler çoğunluğu Mısır'dan gelen hasırlarla kaplı. Bu hasırlar mekanı yazın serin tutuyor kışında rutubeti önlüyormuş.









Manzarası için zaten ne söylesem anlatamam. Saray leb-i derya. Denizin dudaklarına kurulmuş yani... Onun için sarayın değil de manzarasının fotoğrafını koyuyorum bu yazıma... Görmeyenler varsa gitsin görsün. Bu güzelliğin tadını çıkarsın...

2 Nisan 2010 Cuma

anketim sonuçlandı



Turuncu mu yoksa Mor mu??? Bloğumun renklerinin anketi sonuçlandı. %76'yla Mor, %23 alan Turuncu'yu geride bıraktı. Katılımınız için teşekkür ederim. Mor'un asaletini ve elbette Turuncu'nun neşesini seven herkese sevgiler...