12 Aralık 2010 Pazar

türk aklı



Yaratıcılık başka bişey... Bu fotoğrafı bayram tatili için Antalya'ya gittiğimde çekmiştim. Sizinle paylaşmaya yeni fırsat buluyorum. Bu zavalla heykelcik koskoca Antalya Müzesi'nin duvarında uzun zamandır sabırla bekliyor... "biri gelsin de ağzıma bi sigara dayasın, bunca zamandır kahroldum burda, yeter artık" diye. Veee hem yaratıcı hem de şakacı bir Antalyalı genç tarafından (bu tamamen benim hayal ürünüm, ama uzun boylu biri ona eminim) bu bekleyiş sonlandırılıyor. Heykelin makus talihi bir anda değişiyor. O artık 150 kişi izleyicisi olan bir bloğun son konuğu... Türkiye şartlarında ünlü oldu yani. Bu muhabbeti sevmem ama gerçekten biz Türklerin kafası başka türlü çalışıyor. Nerden aklına geldi o imzariti oraya koymak. Gülelim mi ağlayalım mı halimize bilemedim???

3 Aralık 2010 Cuma

H&M by Turuncuyla Mor




















H&M'in web sitesinde buldum bu programı. Çok da eğlenceli. Veeee işte kendi kombinlerimi yarattım. Hepsi sade ama şık oldu bence. Sizce ???






1 Ekim 2010 Cuma

Ege, gitmeeee...

Egem kreşe başlayalı bir ay bile olmadı. Benim iş yaşamına geri dönmemle aynı güne rastlayan kreş hayatı tabii ki farklı bir düzeni de beraberinde getirdi;

Özellikle ilk başlarda Ege'yi kreşe bırakıyor olmak hem eşim hem de benim için tam bir duygusal çöküştü. Hele ben... Zaten işe başlamış olmamla onun düzenini değiştirmek zorunda kaldığım için kendimi birinci derecede sorumlu görürken (tipik çalışan anne ruh hali) bir de onu bırakıyor olduğumuz için önce gözlerinin dolmasını, sonra dudaklarının büzülmesini ve ardından gelen feryadı dinlemek, öğretmenlerinin onu uzaklaştırması vs. vs. bunları yaşamak çok içime dokunurkeeeeen...

Bugün Ege'yi kreşe bıraktığımda öğretmeniyle bişiyler konuşmak için bir iki dakika oyalandım. Konuşma bittiğinde Ege, elinde kendi kadar oyuncağını sürüye sürüye okula giriyordu. Ağlama yok, sarılma yok, birine ihtiyaç yok... Şimdi aslında buna sevinmem gerekli di mi?? Yani okuluna alışmış olması, onun oraya rahatlıkla giriyor olması, kendi başını beceriyor olması...

Ama beni bırakıp gitti işte... Bu kadar...

16 Eylül 2010 Perşembe

nigella, sen çok yaşa

Yine harika bir internet sitesi önermek istiyorum. http://www.nigella.com/ Kendisi yemek yapma konusunda benim favorilerim arasındadır. Hatta ilk sıralardadır.


Bilen bilir bir dönem Home Tv'de programlarını da izleyebildiğimiz Nigella Lawson'ı sakin sakin o muhteşem yemekleri yaparken izlemek çok keyifliydi. Programı şu an yayınlamadığı için internet sitesini yeni tarifler öğrenmek, ilgili haberleri okumak ya da sadece şahane görsellere bakmak için ziyaret ediyorum. Bence siz de bi gezinin...







21 Ağustos 2010 Cumartesi

mücevher nasıl kokar??

Mis gibi kokar...



İşte son aldığım parfüm.. Emporio Armani'den Diamons. Tam bir yaz kokusu. Hafif, çiçeksi, ferah... Çok güzel çooook...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

espanol compania






























Bu bana gelen bir mailden aldığım şahane fotolar. Eğer aslı varsa bir İspanyol şirketininmiş.



Şimdi merak ettiğim şeyler var; burda çalışmak için nasıl bir cv'ye sahip olmak gerekir öncelikle? Bi de burda çalışırken üstüne para da mı veriyorlar acaba???









Tabii elbette benim canım İstanbul'umun Boğaz'ı gören hiç bir işyeri burasıyla kıyas kabul etmez o da ayrı mesele...




6 Ağustos 2010 Cuma

biz hep rengarenk




Ama bu kadın ne yapsa güzel oluyooo..


Çok keyifli bir albümün en güzel şarkılarından biri. Adı 'Turuncuyla Mor' olan bir blogda bu şarkının yer almaması büyük eksiklik olurdu diye düşündüm. Herkes dinlesin, neşelensin istedim. Sertap Erener'e bu şarkı için kocaman bir teşekkür...

27 Temmuz 2010 Salı

5 Temmuz 2010 Pazartesi

çikolataaa

Anketim sonuçlandı. Meğer herkes sütlü çikolata seviyomuş. %75 oy aldı :)

23 Haziran 2010 Çarşamba

buldum buldum! eğlenceli alışverişi buldum







Uzun zamandır yazmak istiyordum bu siteyi. Çok eğlenceli, enteresan, zevkli şeyler bulacağınıza eminim.



Çoğunuzun belki bildiği bir site http://www.buldumbuldum.com/ . Ben de ne zamandır takip ediyorum. Yenilikleri kaçırmayıp inceliyorum. Çünkü tekdüzeliğin dışındaki ürünlerin adresi bu site.





















Örneğin parti ürünleri şahane bence. Shot bardakları yapabileceğiniz buz kalıpları mesela .Ya da Tencerenin dibinde kalan nefis kremalar için parmak sıyıraçlar ve mixer kupalar...








Ve birkaç ilginç ürün daha...

Pratik Poşet Taşıyıcı;






Sudaoku Tuvalet Kağıdı;


Işıklı Duş Başlığı;









Mutfak Testeresi;



20 Haziran 2010 Pazar

kutlu olsun...



Hem babamın hem kocamın ve hatta tüm babaların; BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUUN :)

13 Haziran 2010 Pazar

sevgili izleyicilerim...

Ekranımın sağ tarafına yerleşmiş olan herkes. Yani sevgili izleyicilerim...

Şubat'tan bu yana severek yaptığım bir uğraşı haline geldi blog. Turuncuyla Mor'da hayatımla ilgili ve beni etkileyen birçok şeyi paylaşmak çok keyif veriyor bana. Yakın zamanda da 100 izleyiciyi geçtik. Bu benim için çok önemli.

Sizlere; bloğuma hoş yorumlarıyla katkıda bulunan ve ziyaret eden herkese teşekkür ederim.

9 Haziran 2010 Çarşamba

gülen balık



Yunuslara bayılırım. Kesinlikle gülümsüyorlar.






Çok uzun zaman önce Zafer'le -ki o zaman daha kocam değildi- tekneyle açılmıştık. Akşamüstü dönerken bize yol arkadaşları eşlik etmeye başladı. Kaç tane olduğunu sayamadığımız yunuslar. Belki onlarca... Hızla tekneyi takip ediyor, yanımızdan geçip bize kendilerini bir gösterip bir kaybolarak gülümsüyorlardı. Uzun süre bizimle oyun oynadılar.






O kadar güzeldi ki... Hiç unutmadım... Ama sevgili Öznur'un maili ile yine o güne gittim, keyiflendim. Allah'ım ne güzel hayvanlar... Siz de keyiflenin diye paylaşıyorum...






tema vakfı'ndan mesaj var...

Bir Tema üyesi olarak bana gelen bir maili sizlerle paylaşmak istiyorum;

Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. 2010 yılı, dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin. Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün. Gömme imkanınız yoksa bir poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın (ya da arabanıza koyun) ve arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır.

Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler… Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir! Bunu yapmayın ve yaptırmayın. Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış. En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılmasıdır. Ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...

Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor. Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.

Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler...

7 Haziran 2010 Pazartesi

5 Haziran 2010 Cumartesi

un kurabiyesi

Geçenlerde yapmıştım bu kurabiyeleri. Bloğuma eklerim diye de fotoğraflarını çekmeyi ihmal etmedim elbette. Her ne kadar yağ oranı yüksek olsa da aynı pastane kurabiyesi gibi lezzetti oluyor.



Tabağımın da çoook şeker olduğunu biliyorum :) Ve size bu un kurabiyelerinin tarifini yazıyorum;



  • 250 gr. margarin (ben aynı oranda tereyağı kullandım.)

  • 1/2 su bardağı pudra şekeri

  • 1 paket kabartma tozu

  • Aldığı kadar un

Kıvamlı bir hamur olmalı, isterseniz benim gibi yuvarlak bezeler yapıp üzerine çatalla şekil verebilirsiniz. İsterseniz de rulo yaptığınız hamurun üzerini yine çatalla şekillendirip uzunca parçalar kesebilirsiniz.


Denemenizi öneririm..


Afiyet Olsuuun...

28 Mayıs 2010 Cuma

mehtaaap..

Üniversitede fotoğrafçılık dersi almıştım aslında ama demek yeterli olmamış. Tabii iş sadece benle de bitmiyo canım, yani makinemin hiç mi kabahati yok :)







Yine de bu manzarayı paylaşmak istedim. Dün akşam ay doğarken denize vuran mehtap çok güzeldi. Siz de bakın, keyiflenin :)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

denge



Çabalarım meyvelerini verdi. Sonunda bu fotoğrafı yükleyebildim :)


Sütü, ksilifonu ve kumandasıyla Ege... Aslında ben hamileyken "televizyon izlettirmem, ne zaman gider kendi açar, o zamana kadar olmaz" diyordum ki, o vakitler çoktan geldi. Artık bizim evde; reklamlar, çizgi filmler (aslında ben de severim) ve çocuk dizileri var.




Ama bunun yanında müzik ve sağlıklı beslenme de var. Yaşasın DENGE :))))

düzelmicek miiiiii???

TTnet'i kınıyorum. Tamam modemimizi Ege, bir sinir boşalması anında bozmuş olabilir ama yerine gönderdikleri o uyduruk, markasını hiç duymadığım, sevimsiz modem de kesinlikle işe yaramıyo.

Bakalım düzelicek mi :p

24 Mayıs 2010 Pazartesi

fenerbahçe parkı'nda asırlık ağaçlar




Geçen haftalarda arkadaşlarımızla gittiğimiz Fenerbahçe Parkı'ndan çok keyif aldım. Asırlık ağaçlar vardı hemen çektim fotoğraflarını.



En son ortaokuldayken gitmişim. Ne kadar çok olmuş...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

kim demiş anlaşamıyor diye??

Bir hafta kadar önce Bakırköy'de yürürken çektim bu fotoğrafı.
Baksanıza ne de keyifli uyuyorlar.
Kedinin de köpeğin de umrunda değil hiç birşey.



Belki de onları biz düşman etmişizdir. Aslında doğalarında anlaşmazlık yoktur belki de...

Ne dersiniz??

1 Mayıs 2010 Cumartesi

adil bey'in bahçesi



"Adil Bey" dediğime bakmayın, Canım Babam olur kendisi. Gözü gibi baktığı bir bahçesi var. Ve elbette Harika Kadın Annemin de katkısı tartışılmaz. Süper bahçenin tadını da en çok Ege çıkarıyor tabii ki...



Çilekler, frambuazlar, resimde görülen kirazlar, elmalar, dutlar, frenk üzümleri, çilek üzümleri ve daha neler neler...








Amaaa laleler başka... Emirgan'a lafım yok da bunların da onlardan aşağı kalır yanı yok bence.










26 Nisan 2010 Pazartesi

çocuk yetiştirmede psikolojik taktikler



Kitabın asıl adı "Anne Babalar İçin Çocuk Yetiştirmede Psikolojik Taktikler" -Başarılı Bir Anne Baba Olmak İçin 62 Garantili İpucu ve Çözüm Yönetemi-



Malum "Zavallı Kitabım" başlıklı yazımı bilenler bilir; oğlum Ege kitabımın sayfasını keyifle kopardıktan sonra ben de bu kitabı almaya karar verdim :)



İlginç başlıklar, öneriler var kitapta. Bir de ders alınması gereken özlü sözler. Hepsini olmasa da mümkün olan kısmını paylaşmak istiyorum. Anne baba olanlar, aday olanlar ve hatta herkes kendi için faydalı birşeyler bulabilir eğer isterse.



Örmeğin James Boldwin demiş ki; "Çocuklar büyüklerini dinleme konusunda pek iyi sayılmazlar; ama onları taklit etme konusunda başarısız oldukları görülmemiştir."



Bu harika tespitle başlayan kitap daha ilk cümlede çeldi aklımı. Anne babalığın olumlu bir yönlendirme sanatı olduğu konusunda da yazarla hemfikir olduğumu söylemem gerek.



Çeşitli bölümlerden oluşan kitaptaki "Beyin" bölümü Alexandre Dumas'nın sözleriyle insanı gülümsetiyor; "Küçük çocuklar bu kadar zekiyken yetişkinler nasıl aptal olabiliyor? Eğitim yüzünde olmalı." Dumas eğer Türkiye'deki eğitim sistemi hakkında bilgi sahibi olsaydı haklılığını katmerli şekilde kanıtlamış olmanın mutluluğuyla ölürdü heralde :)



Kitapta çocuk yetiştirirken karşılaşılabilecek binbir türlü sorundan sadece 62'si üzerinde durulmuş, ama yazar elinden geldiğince açıklayıcı önerilerle okuyucuyu zor durumlardan kurtarmayı amaçlamış. Yaptığı önerilerden bazılarıysa klasik ama dikkatle üzerinde durulması gereken konular bence. Mesela, evde kitapların varlığının bile çocuğun sözel gelişimi için ne kadar önemli olduğunu anlatmış yazar. Müzik aletlerinin ise matematik ve beyin gelişimi için vazgeçilmez olduğunu açıklamış. Ben bu kitaptan öğrendim ki Einstein, konser verebilecek ölçüde keman çalarmış. (E bilmemek değil öğrenmemekti ayıp olan)



En beğendiğim bölümde ise şunlardan bahsetmiş; çocuklara olumsuz yaklaşmak onları kötü etkiler. Çocuklarınızın herhangi bir konuda başarılı olmasını istiyorsanız onlara olumlu cümle ve tavırlarla yaklaşın diyor kısaca. Çünkü beyin kendine söylenen eylemi algılarmış ilk olarak. Örneğin "Kapıyı çarpma" demek çocuğunuzun beyninde kapıyı çarpma eylemini canlandıracak ve bunu yapma olasılığını arttıracak. Oysa "Kapıyı lütfen yavaşça kapa." daha doğru bir söz grubu...



Deneyelim, sevgili okuyucu; lütfen beyaz bir at düşünme... Cümleyi okurken bile insanın gözünün önünde beyaz bir at canlanıveriyor. Ama sonrasında bunu düşünmemek için insan kendini zorluyor. Yine de beyaz atı hepimiz düşündük sanırım :)



Son olarak söz etmek sitediğim konu doğum günü. Yazar demiş ki; çocuğunuzun doğum gününü kutlamak onun doğumunu kutlamaktır. Bu da her anne babanın görevidir. Ben bu göreve bayılıyorum. İki senedir zevkle yerine getiriyorum. Daha nice doğum günlerini kutlarım oğlumun tüm sevdiklerimizle birlikte umarım...



İşte böyle... Fena kitap değil, ben en beğendiğim kısımları paylaştım zaten. Arzu eden alsın okusun.



Türkiye'mize mutlu, başarılı, güvenilir, kıymet bilir, akıllı çocuklar yetiştirmek dileğiyle...

24 Nisan 2010 Cumartesi

eve alışverişin tam zamanı





Yine bir internet sitesi tanıtmak istiyorum ama bu seferki biraz torpilli. Sevgili kardeşçiğimin sitesi...

http://www.evealisveris.com/ seçkin markalardaki her türlü beyaz eşya, ev aleti, motosiklet, klima ve kişisel bakım ürünlerine uygun fiyatlarla sahip olabileceğiniz bir site. Hatta yaklaşan anneler günü için kardeşim hatrı sayılır bir indirim yapmayı düşündüğünü söyledi.

Fakir, Hoover, Mondial, Moulinex, Regal, Rowenta, Samsung, Süsler, Tefal, Uğur ve İklimsa markalarının ürünlerini bulabileceğiniz sitenin kullanımı oldukça kolay ve ürünlerin bilgileri detaylı.

Markanın iyisi, ürünün kalitelisi, kardeşlik sevgisi burda...

21 Nisan 2010 Çarşamba

güsel nisaaaaan...

Bilen bilir, pek düşkünümdür Nisan ayına. Çünkü yarın doğum günüm. Hatta eskiden ayın birinde başlar, ay sonuna kadar deli ederdim insanları. Şahane ay, aman hava da çok güzel, yağmur berekettir, yağabilir...

Aslında artık sevinmeli miyim, yoksa üzülmeli miyim bilmiyorum... Her geçen sene yaşlanıyor olmam hayatın gereği. Ama güzel yaşlandığım yani mutlu yaşadığım için sevinmem şart... İnsanın herşey istediği gibi gitmiyor. Planlar bazen hiç tutmuyor. İnsanlar plan yaparken Tanrı yukarıdan onlara gülermiş. Bana da çok güldüğüne bahse girerim. Hele Ege'mden sonra her planım, her düşüncem şaştı.

Ama yine de ailemle ve sağlıklı olmak tüm hedeflerimi gerçekleştiremesem de Pollanya vari bir insan olarak beni huzurlu kılıyor.


Mina Urgan demiş ki; "Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak zamanım yok. Hayat çok kısa. Daha çok şeye ihtiyaç duymak değil, varolanla yetinebilmeyi başarmak önemli olan...


Umarım ben daima bu kadar şanslı olurum. Beni mutlu eden herkes, hepinize teşekkür ederim...

12 Nisan 2010 Pazartesi

zavallı kitabım


Fotoğraftan tahmin edebileceğiniz gibi Dan Bronw'ın Melekler ve Şeytanlar adlı kitabını okuyorum. Yani okuyordum. Zavallı kitabım dün bir anlık boşluğumda Ege'nin elinde harcanana kadar...


Aslında sever kitapları ama sanırım kağıtlara karşı da bir zaafı var. Benim cânım kitabımın yaprağını sen kopar, bi de gelmiş elinde sallıyo "anne baaak ne yaptım" diye. Yani konuşabilse sanırım öyle derdi.

Maalesef cep boy kitabımın artık 557. ve 558. sayfalarının olduğu yaprak yok. Çok da heyecanlı kitaptı. Artık o sayfaya gelince girer bi kitapçıya merakımı gideririm...





7 Nisan 2010 Çarşamba

beylerbeyi sarayı



Hafta sonu Beylerbeyi Sarayı'na gittik. Üstelik iki afacanla... Kuzenimin oğlu Poyraz ve elbette Ege'mle nasıl cesaret ettik bilemiyorum ama gittik işte. Korktuğum gibi de olmadı aslında. Belki de önceden görmüş olmam da daha rahat gezmeme neden olmuştur.


Güzelim İstanbul'un görülmesi gereken saraylarından bence Beylerbeyi Sarayı. 1865 yılında yapımı tamamlanan saray Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmış. Rehberiminiz söylediğine göre sarayın yapımında 5000 işçi çalışmış. Bu işçilere moral vermek amacıyla 100 müzisyen de onlara müzikleriyle eşlik etmiş. Bu nedenle 4 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamlanan yapı çok zengin görünüyor bence. Altın varaklar, mermerden daha kıymetli olduğu söylenen sütunlar, tavan süslemeleriyle Osmanlı'nın ihtişamı göze çarpıyor.









Yazlık olarak kullanılan sarayda ısıtma sistemi yok ve yerler çoğunluğu Mısır'dan gelen hasırlarla kaplı. Bu hasırlar mekanı yazın serin tutuyor kışında rutubeti önlüyormuş.









Manzarası için zaten ne söylesem anlatamam. Saray leb-i derya. Denizin dudaklarına kurulmuş yani... Onun için sarayın değil de manzarasının fotoğrafını koyuyorum bu yazıma... Görmeyenler varsa gitsin görsün. Bu güzelliğin tadını çıkarsın...

2 Nisan 2010 Cuma

anketim sonuçlandı



Turuncu mu yoksa Mor mu??? Bloğumun renklerinin anketi sonuçlandı. %76'yla Mor, %23 alan Turuncu'yu geride bıraktı. Katılımınız için teşekkür ederim. Mor'un asaletini ve elbette Turuncu'nun neşesini seven herkese sevgiler...

27 Mart 2010 Cumartesi

resimdeki tek fazlalık



Bu sabah balkonda yaptık kahvaltımızı... İstanbul'da oturup da evimin camından denizi görmek bana mutluluk veren şeylerden biri.



Hani çocuklar için hazırlanmış bulmacalarda olur ya; "iki resmin arasındaki 7 farkı bulun" der. İşte ben de diyorum ki "Bu resimdeki fazlalıkları bulun."



Ama ben o iki kocaman apartmanın arasından görünen masmavi denize ve elbette İstanbul'a hayranım... Onun için de kendimi şanslı sayanlardanım...